Hava Durumu

Suçlu tamam. Ama zalimin davası alınmaz!

null

Haber Giriş Tarihi: 11.11.2014 18:05
Haber Güncellenme Tarihi: 11.11.2014 18:05
Kaynak: Haber Merkezi
https://www.lodoshaber.com
Suçlu tamam.  Ama zalimin davası alınmaz!

Yer Mudanya Yolu...

Gecenin bir vakti...

200 kilometre hızla giden (zengin malı) bir janti araç...

Sürücünün hem ismi lazım değil, hem de varlığı umurumda değil lakin, tam 280 promil alkol var bünyesinde.

Sizin anlayacağınız, oturmuş, içmiş, içmiş, sonra yine içmiş.

Artık önünü dahi zor görebileceği bir kıvama geldikten sonra da atlamış arabasına ve basmış gaza!

Ve sonuç:

Kendi halindeki bir işçi ailesinin arabasına, (O kafayla fren denilen mekanizmanın varlığı bile unutuldu zahir) dalmış!

Aracın önünde oturan anne camdan fırlamış taaaa metrelerce uzağa! (Aylardır fiziki tedavisi sürüyor. Ruhuna iyi gelecek ilaç zaten yok.)

Baba yaralanmış. (O da hemen hemen eşiyle aynı durumda)

Ve aracın arkasında kardeşi ile birlikte oturan 8 yaşındaki Kutay Zengingönül'ün günler süren yaşama tutunma mücadelesinden sonra ölümüne sebep olmuş!

Kim yapmış bunu?

280 promil alkolle atladığı arabasında 200 kilometre hızla giden bir insan.

***

Sonra ne olmuş?

Kazaya, yaralanmaya, ölüme, yani yıkıma sebep olan sürücüye ne olmuş?

O gece karakolda ifadesi alınmış.

Ardından da, aylar boyunca ne ilişen olmuş, ne hakim karşısına çıkmış ne de tek bir gün hapis yatmış.

Kutay küçücük yaşında mezara girmiş.

Yaralı anne ve babası yeryüzünün en büyük acısıyla başa çıkmaya çalışırken...

Ve çıkamazken...

Ve dip yaparken...

Dünya malı açısından zenginliğinden sual olunmayan beyzademiz rutin hayatına revam etmiş.

O kadar ki, küçücük çocuk hastanelerde canıyla cebelleşirken dahi hiiiç oralı olmamış.

Ve fakat hakkını yememek lazım, sürücünün babası (Allah için) ilgilenmiş aileyle.

Oğlunun sebep olduğu kazadan sağ çıkabilen Kutay'ın kardeşine bir kaç hediye almış.

Sonra, acılı aileye (burasını kavramakta güçlük çektim.) peşin peşin dört kişilik mezar yeri alınmış!

Ve daha bir takım vicdan detoksu jestler...

Ne zamana kadar?

Kazada küçücük evlatlarını kaybeden ailenin (sanılanın ve umulanın aksine) şikayetçi olacağını öğreninceye kadar.

Ne zamana kadar?

Bir evlat kaybedilmişken...

Ve yeryüzünde onun yerine konulabilecek başka hiç bir şey yokken...

Hayata karşılık mezar takasıyla mahsuplaşamayacaklarını anlayana kadar!

***

Evladını kaybeden aile sürücü hakkında şikayetçi olmuş.

(İddia odur ki) Bu aşamadan sonrası ise insanlığın defaatle öldüğü nokta olmuş.

"Madem öyle" diye atağa kalkan yardımsever aile...

Yedekleriyle hediye edilen mezarı geri istenmiş!

Kutay'ın kardeşine alınan bilgisayar, vırt zırt türü hediyeler ve o ana kadar yapılan yardımlar haram edilmiş!

Ve yine iddia odur ki, küçücük çocuğun ölümüne sebep olan oğlunun bir tek gün dahi hapis yatmasına tahammülü olmayan zengin baba, evladının bu menfur olay sonucunda zırnık kadar bedel ödememesi için hareke geçmiş.

Gitmiş, hukuk çevrelerinde (Eski Başbakan, şimdiki Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan kast edilerekten) "Başbakan'ın avukatları" olarak bilinen bir hukuk bürosuyla anlaşmış.

Ki, o hukuk bürosunun her iki avukatını da senelerdir tanırım.

Biri, aynı zamanda AKP İl Başkanı olan Cemaletttin Torun, diğeri de onun ortağı olan ve yine AKP saflarında siyaset yapan Zekeriya Birkan...

Her iki hukukçu da, siyaset yaptıkları partiden de belli olacağı üzere mütedeyyin insanlar.

Yani adalet denen kavrama, meslekleri hasebiyle olduğu kadar, üyesi oldukları partinin adı ve tezi olması hasebiyle de gönülden bağlı insanlar!

Peki bu iki hukukçu, (dava henüz sonuçlanmasa da) her şeyden önce bir anne olarak benim nezdimde dünya var oldukça zalimce kabul edeceğim bunca şeye rağmen, böyle bir insanın savunmanlığını nasıl alır?

***

Bütün bu korkunç yaşanmışlıkları, büyük bir gazetecilik örneği sergileyerek Bursa ve ülke kamuoyuna duyuran, Şehir Medya Yazarı Sevgili Canan Güleç'in kaleminden öğrendik.

Sahibinin AKP'li olduğu kadar, (şahsen bana daral gelecek raddede)  AKP partizanı olduğu bir gazetede, sevgili Canan çatır çatır yapmış haberi.

Hem de öyle miyavlayarak falan değil, hesap sora sora!

Aklı, fikri ve şu günlerde çok az bulunan gazeteci vicdanı dert görmesin.

Vesileyle, bu haberi Canan yapmasa...

Belge ve bilgileri bu netlikte ortaya koymasa...

Ailenin halini olanca hüznüyle yansıtmasa...

Şahsen ben, yıllardır tanıdığım ve siyasetlerine değil elbet ancak ahlaklarına ve vicdanlarına güvendiğim Cemalettin Torun ve Zekeriya Birkan'ın bu davayı kabul edeceğine inanmazdım.

Lakin, salt mütedeyyin kesimin bakış açısı olan "Alkollü bir insan savunulur mu?" Mantığından hareketle değil.

Alkol kullanan da savunulur, kullanmayan da...

Lakin, içip içip arabasına atlayan...

Gazı da kökledikten sonra firen izine dahi rastlanmayan bir kaza sonucunda küçücük çocuğun ölümüne sebep olan...

Önce şikayetçi olmayacakları umuduyla aileye (ne kadar alicenap bir davranıştır) peşin peşin dört kişilik mezar hediye eden...

Sonra da, (bari bu kısmı yalan olsun. Hiç değilse bu yaşanmamış olsun!) bu emsalsiz jesti haram ettiği öne sürülen bir zihniyet savunulamaz.

Yani elbet savunulur.

...da, izah edilemez.

Ya da şöyle söyleyim:

Velev ki, herhangi bir avukat böyle bir davayı alır. (Ben avukat olsam, AK Saray'ı önüme serseler almazdım, o ayrı!) Savunma hakkı der, bu benim mesleğim der. İlla ki birileri savunacaktı der, onu der, bunu der.

Alır.

Ancaaaaak,  avukatlardan biri ADALET ve Kalkınma Partisi İl Başkanı, diğeri de yine aynı partinin bir neferi olunca...

O küçük yaşında ölen çocuğun yüzü...

Babasının ağlayan hali...

Ve anasının düşünmeye dahi tahammül edemediğim acısı gelip toplumun vicdanına saplanır.

Başbakan'ın avukatına erişemeyecek insanlar açısından adalet kavramı yerle yeksan olur.

Alkollü alkolsüz fark etmeksizin, zalimin zulmü palazlanır.

Mazlumun hakkı yalan olur!

 

 

Yazarın notu:

Bu yazıyı yazıp yazmama noktasına çok kararsız kaldım. Elim gitti geldi. Ölen çocuğun ailesinin avukatı eşim olduğu ve envai çeşit art niyet karşısında kahrolacağımı da bildiğim için kendimle mücadele ettim. Ve nihayetinde her şeyden bağımsız olarak, art niyetli envai çeşit hamleyi de göze alarak, hayattaki en büyük misyonum olan anneliğim ağır bastığı için, o annenin acısının yüzü suyu hürmetine yazdım.

Bence...

Yani tamamen benim fikrim.

Bazı davalar alınmaz.

Misal, (toprak ne denli kabul etmiştir bilinmez ancak) Cem Garipoğlu'nun ve ailesinin o davadaki avukatlığı alınmaz!

Bakınız bu noktada, bizim cenahın neredeyse kutsayarak sevdiği Metin Feyzioğlu...

O gün bu gün itibarıyla vicdanımdan azlettiğim bir isimdir.

Ya da ne bileyim, tacizcinin davası alınmaz! (onun kabirle olan durumu nedir bilemiyorum ancak) Hüseyin Üzmez'in davası alınmaz!

Hırsızın ki alınır diyelim.

Ama arsızın ki alınmaz!

Özetleyecek olursak:

Suçlu tamam.

Ama zaliminki alınmaz!

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.